Friday, 13/12/2024 - 00:03
16:24 | 09/07/2019
Bir zamanlar bir köylü vardı, yeterince parası ve toprağı vardı, ama öte yandan şansız sayılırdı. Çünkü karısıyla onun hiç çocukları olmamıştı. Öbür köylülerle kasabaya indiğinde, çocuğu olmuyor diye hep kendisiyle dalga geçerlerdi.

Sonunda o kadar kızdı ki, eve döndüğünde karısına, “Ben bir çocuk istiyorum; olsun da isterse kirpi olsun” dedi.

Ve karısı bir çocuk doğurdu; ama çocuğun belden yukarısı oklu kirpi, belden aşağısı insandı.

Karısı bu çocuğu görünce dehşet içinde kalarak, “Gördün mü ne halt ettiğini” dedi.

Kocası, “Yapacak bir şey yok; çocuğun vaftiz edilmesi gerekir, ama ona vaftiz babası bulamayız” dedi.

“Ona Kirpi Hans adını koyacağız herhalde, başka çaremiz yok” diye karşılık verdi karısı.

Kilisede vaftiz edildikten sonra rahip, “Okları yüzünden her yatakta yatamaz” dedi.

Bunun üzerine sobanın arkasına samandan bir yatak yaptılar ve Kirpi Hans’ı oraya yatırdılar.

Çocuk anasının sütünü de ememedi; çünkü okları kadının göğsüne battı hep.

Bu şekilde sobanın arkasında sekiz yıl boyunca yatıp kaldı. Babası artık bıkmıştı, keşke ölse diye düşünüyordu. Ama çocuk ölmedi, hep orada yatakaldı.

Derken bir gün şehirde büyük bir pazar kuruldu. Köylü oraya gitmek istedi, daha önce karısına “Sana ne getireyim?” diye sordu.

“Biraz etle beyaz ekmek, ayrıca eve ne lazımsa öyle şeyler işte” dedi kadın.

Ama hizmetçi kız bir çift terlikle uzun çorap istedi. Adam son olarak oğluna da sordu: “Ya sen Kirpi Hans, sen ne istersin?”

Beriki, “Babacığım, bana bir gayda getir” dedi.

Neyse; köylü pazardan ev döndüğünde karısına istediği şeyleri, yani etle beyaz ekmeği; hizmetçi kıza terliklerle çorapları verdi. Sonra da sobaya yaklaşarak Kirpi Hans’a istediği gaydayı verdi.

Oğlan gaydayı aldıktan sonra, “Babacığım, demirciye git de benim horozuma bir çift nal çaktır. Ben ona binip gideceğim, bir daha geri dönmeyeceğim” dedi.

Babası ondan kurtulacağına sevindi ve horoza nal taktırdı. Bu iş bittikten sonra Kirpi Hans ona binerek yola çıktı ve ormanda otlatmak üzere yanına domuzlarla eşekleri de aldı.

Ormana varınca horozla birlikte büyük bir ağaca uçarak dallarından birine tünedikten sonra domuzlarla eşekleri otlattı.

Orada yıllarca kaldı; domuz sürüsü ve eşek sürüsü öyle büyüdü ki! Babasının bunlardan hiç haberi olmadı. Oysa Kirpi Hans ağaçta oturup hep gayda çalıyordu ve yaptığı müzik çok güzeldi.

Günün birinde kral yolunu şaşırarak oradan geçti ve müziği işitti. Çok şaşırdı ve uşağına gidip bakmasını ve bu müziğin nereden geldiğini bulmasını emretti. Kendisi etrafına bakındıysa da ağaçta oturan ufak bir hayvandan başka bir şey göremedi. Bu hayvan bir horozdu, sırtında da bir kirpi oturmuş gayda çalıyordu.

Kral uşağına, onun neden orada oturduğunu ve saraya giden yolu bilip bilmediğini sormasını söyledi.

Kirpi Hans ağaçtan inerek yolu göstermek istediğini söyledi. Ancak şu şartla: Kral saraya varır varmaz kendisini ilk karşılayanı Hans’a verecekti!

Kral şöyle düşündü: “Kabul edebilirim, Kirpi Hans nasılsa anlamaz, ben pusulaya ne istersem yazarım.”

Ve sonra mürekkep hokkasıyla tüy kalemi alarak bir şeyler karaladı. Bu iş bittikten sonra Kirpi Hans ona sarayın yolunu gösterdi; o da sağ salim oraya vardı.

Babasının gelmekte olduğunu ta uzaktan gören kızı o kadar sevindi ki, krala doğru koştu ve onu öptü.

Kralın aklına Kirpi Hans geldi ve olan bitenleri kızına anlattı. Horoza binmiş acayip bir hayvanla nasıl karşılaştığını, onun nasıl güzel gayda çaldığını, ona sarayın yolunu sorduğunu, karşılığında da kendisini ilk karşılayacak olanı ona vereceğine dair bir kâğıt imzaladığını, Kirpi Hans okuma bilmediğine göre bunda bir sakınca görmediğini anlattı.

Prenses buna sevindi ve “İyi yapmışsın” dedi ve kendisinin asla oraya gitmeyeceğini vurguladı.

Kirpi Hans hiç bıkmadan eşeklerle domuzları otlattı; neşesi hep yerindeydi ve gaydasını çalıp duruyordu.

Derken günün birinde başka bir kral maiyetiyle birlikte oradan geçti. O da yolunu şaşırmıştı ve saraya nasıl gideceğini bilemedi; çünkü orman o kadar büyüktü ki! Derken uzaktan güzel bir müzik işitti; bir habercisine bunun nereden geldiğini bulmasını emretti.

Haberci o ağacın altına vardı ve dala tünemiş horozla ona binmiş olan Kirpi Hans’ı gördü ve ona orada ne yaptığını sordu.

“Eşeklerimle domuzlarımı otlatıyorum; ama siz ne arıyorsunuz burada?” dedi oğlan.

Haberci ona, yollarını şaşırdıklarını söyleyerek kendilerine yol gösterebilip gösteremeyeceğini sordu.

Bunun üzerine Kirpi Hans ağaçtan indi ve yaşlı krala, yolu gösterebileceğini, ancak onu ilk karşılayacak olanı kendisine vermeyi kabullenmesini ve bunu yazılı olarak vermesini istedi.

Kral “Tamam” diyerek istenilen pusulayı imzaladı. Sonra Kirpi Horoz önden giderek ona yolu gösterdi.

Kral sağ salim saraya vardı. Avluya girdiğinde herkes çok sevindi. Onun tek bir kızı vardı ve bu kız çok güzeldi. Babasının geldiğini görünce hemen ona doğru koştu ve kucağına atılarak onu öptü. Sonra neden bu kadar geç kaldığını sordu.

O da yolunu şaşırdığını, neredeyse bir daha buraya dönemeyeceğini, ama büyük bir ormandan geçerken büyük bir ağacın dalma tünemiş bir horozun sırtında oturan yarı insan yarı kirpi birine rastladığını, onun çok güzel gayda çaldığını, kendisine yolu gösterdiğini, ama karşılığında, saraya vardığında karşısına çıkacak ilk kişiyi ona vereceğine dair kâğıt imzaladığını ve bu kişinin şimdi kendi kızı olduğunu, bu nedenle çok üzüldüğünü anlattı.

Kız babasının hatırı için, kendisini almaya gelecek olanla gitmeyi kabul etti.

Kirpi Hans domuzlarını otlatmayı sürdürdü; domuzlar doğura doğura bir sürü oluşturdu ve orman domuz doldu!

Bunun üzerine Kirpi Hans orada daha fazla kalmak istemedi ve babasına köydeki tüm ahırları hazırlamasını, isteyen herkese damızlık domuz vereceğini bildirdi. İsteyen istediği kadar domuz kesebilecekti. Babası bunu duyunca üzüldü, çünkü Kirpi Hans’ı çoktan öldü sanıyordu.

Kirpi Hans, horozuna bindikten sonra domuz sürüsünü köye güttü ve herkese dağıttı. Köyde öyle bir kıyım başladı ki! Gürültüleri iki saatlik yoldan duyabilirdiniz!

Daha sonra Kirpi Hans, “Babacığım, demirciye gidip şu horozumu bir daha nallatıver. Ondan sonra çeker giderim, ömrüm boyunca da bir daha geri dönmem” dedi.

Babası horozu nallattı; Kirpi Hans’ın bir daha geri dönmeyeceğine sevinmişti.

Kirpi Hans oradan ayrıldıktan sonra ilk krallığa vardı; gaydası yanındaydı. Ama kral avluya bir horoza binmiş gaydalı biri girerse vurmaları için emir vermişti.

Nitekim avluya girer girmez Kirpi Hans’ın etrafı süngülü askerlerle çevrildi. Ama o horozu mahmuzladığı gibi kapının üzerinden uçarak kralın penceresine konuverdi. Oradan yere inerek krala yaklaştı ve ondan, verdiği sözü tutmasını, aksi halde hem onu hem de kızını öldüreceğini söyledi.

Kral kızını onunla birlikte gitmeye tatlılıkla razı etti. Böylece hem kendisinin hem de babasının hayatı kurtulmuş olacaktı!

Bunun üzerine kız beyazlar giyindi; babası ona altı atın çektiği bir fayton, para, mal ve mülk verdi.

Kız faytona bindi, Kirpi Hans da gaydasıyla onun yanında yer aldı. Kız babasıyla vedalaştıktan sonra yola çıktılar. Kral onu bir daha göremeyeceğini düşündü.

Ama düşündüğü gibi olmadı; şehirden biraz ayrıldıktan sonra Kirpi Hans arabayı durdurdu. Kızın güzel giysilerini çıkarttıktan sonra onu kirpi okuyla kanatacak şekilde yaralayarak, “Bu senin kalleşliğinin ödülü. Evine dön; seni istemiyorum artık” diyerek onu saraya kadar kovalattı ve kız ömrü boyunca lanetli kaldı.

Kirpi Hans horozuna bindikten sonra gaydasıyla birlikte ikinci krallığa vardı; o krala da yol göstermişti ya!

Ancak o kral Kirpi Hans geldiği takdirde devlet büyüklerine yakışır şekilde bir müfreze askerle karşılanarak “Çok yaşa!” sesleriyle saraya getirilmesini istemişti.

Kralın kızı onu görünce dehşet içinde kaldı; yine de babasına verdiği sözü düşünerek kaderine razı oldu.

Neyse, Kirpi Hans kız tarafından karşılandı. Nikâhları kıyıldı; oğlan da kralın sofrasına oturmak zorunda kaldı. Yanına da karısını aldı, yenildi içildi.

Akşam olup da yatağa gittiklerinde kız kocasının kirpi oklarından çok korktu, ama oğlan ona korkmamasını, canını acıtmayacağını söyledi. Yaşlı kraldan da, yatak odasının önüne dört tane nöbetçi koydurmasını ve orada büyük bir ateş yaktırmasını istedi. Yatağa yatmadan önce kirpi postunu üstünden sıyıracaktı ve aynı anda o dört kişi hemen yanına gelerek o postu ateşe atacaklar ve tamamen yanıncaya kadar da başında bekleyeceklerdi.

Saat gecenin on birini çaldığında oğlan yatak odasına geçti ve kirpi postunu üzerinden sıyırarak yatağın önüne koydu. Adamlar hemen gelerek onu alıp ateşe attılar ve iyice yanıncaya kadar da başında durdular.

Oğlan kurtulmuştu! Şimdi tam bir insan kılığında, yatakta yatmaktaydı. Ama kömür gibi kapkaraydı, yanmıştı!

Kral ona hemen bir hekim gönderdi. Hekim onun vücudunu şifalı merhemlerle yağladı; oğlanın teni beyaza döndü ve çok geçmeden yakışıklı bir delikanlı çıkıverdi ortaya.

Kralın kızı bunu görünce çok sevindi ve ertesi gün neşeyle kalktılar, yediler, içtiler.

Bu kez düğün, görkemli şekilde kutlandı. Kirpi Hans yaşlı kraldan krallığı üstlendi.

Böylece yıllar geçti; genç kral bir gün karısıyla birlikte babasının yanına vardı ve ona kendini tanıttı. Onun oğlu olduğunu söyledi, ama adam inanmadı. Vaktiyle bir oğlu olduğunu, ama onun oklu kirpi gibi doğduğunu, daha sonra da evi terk edip gözden kaybolduğunu söyledi.

Ancak oğlu ona kendini tanıtmasını bildi ve babasını yanına alarak saraya döndü.

Bu masal burada biter,
Horoz hep bildiği gibi öter.

 



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *